어쩔 수 없다
- Kemal Sütçü
- 5 gün önce
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 gün önce
Mevsim yüzünden değildir
Mavi katildir
Bendeki bu bilmem ne hale, hale
Yükselince başın oradan kopamazsın
Kavuşmaz dudakların
Hızlısın (hızlısın)
Ulaştın mı? (ulaştın mı?)
Kırıldın mı benim gibi?
Güzel günler için
Yüzdüm, yüzdüm kuyruğuna geldim kendimin
Üzgünüm ben illa nefes al diyemem
Altı ton ciğer ve sen
Yetmiyor oksijen
Yüzdüm, yüzdüm kuyruğuna geldim kendimin
Üzgünüm ben illa nefes al diyemem
Altı ton ciğer ve sen
Yetmiyor oksijen
Bu hissi artık çok iyi tanıyorum. Son altı ayda kaçıncı kez içime doldu, emin değilim. Ne kadar tanıyor olsam da her gelişinde bir çarpılıyorum. Her gelişi, içime her doluşu yine de beklenmedik. Beni çok üzmüş eski bir dostun, ummadık bir anda karşıma çıkması gibi.
Uzattım.
Çok yorgunum.
Beni köşeye sıkıştırmaya yeminli bir haksızlıklar serisi karşısında evet, köşeye sıkışmış ama; onların beni ittiği yere gelirken hep dimdik ayakta durmuş, geriye attığım adımları kendim kalarak atmış ve nihayet, olanların beni getirdiği o köşede hâlâ ayakta duran bir hâlde duruyorum.
Ağlıyorum, ama yorgunluktan değil; geldiğim bu köşeden bakınca, adımlarını geri geri atarken bile doğru ve dik duran bir adamın silüetlerini gördüğümden ağlıyorum. O adamla —yani kendimle— çok gurur duyduğumdan ağlıyorum.
Hiç bu kadar kaybetmiş, mağlup olmuş bir hâlimi görmemiş olmama rağmen, bu hâlimle çok gurur duyduğumdan ağlıyorum.
Tabii kaybetmiş olmama da ağlıyorum.
Geçmişimden de, şimdimden de; yani bitmiş’imden de, yokmuş’umdan da çok razı olduğumdan ağlıyorum.
Bu mutlu olmak mı? Sanmıyorum. Tam olarak gurur da değil.Gerçek olmanın verdiği netlik hissi var biraz.Bir yandan da tarif edemeyeceğim kadar üzgünüm. İsim koymaya lüzum yok. Şöyle diyelim:
“Bendeki bu bilmem ne hâle, hâle.”
‘Bendeki bu bilmediğim hâl’:
Bu küçücük köşedeyken bile, dikkatimin karşımdaki insanların içinden, beni oraya getiren o iki pırıl pırıl genci seçtiğini fark etmenin verdiği his.‘Bu hâl’deyken bile, onlar için yeterince var olamadığımdan duyduğum derin mahcubiyetin içime dolduğu o his.
O iki gence, “Arkadaşlarım, sizi yalnız bıraktığım için çok üzgünüm. İstediğim desteği hiç veremedim. Ama gelecekte telafi edeceğim. Sizleri çok seviyorum. Görüşmek üzere.” diye e‑mail atan, bu maili yazarken ağlayan, attıktan sonra okuduğunda ağlayan, her şeyin içinde en çok buna ağlayan bir adamın gerçekten var olduğunu; ve bu adamın kendim olduğunu fark etmenin verdiği his.
'Benden başka kimsenin bulunamayacağı incelikle ve emekle birilerine katkıda bulunan biri' olduğumu kabul ettiğimde duyduğum bu his.
Hele ki bu zamanda, benden başka kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir iyi niyet kararlılığını hiç aksamadan sürdürebilmiş biri olduğumu kendime açık açık söyleyebilmenin içimde uyandırdığı his.
Hâlâ, şu dakikada bile —inanması zor ama evet— onun için bile saf, tertemiz ve en gerçek iyi niyetler, güzel dilekler barındıran bir kalbe sahip olmanın beni ne kadar şanslı hissettirdiğine dair his.
Geçen gece Aycan’la konuşuyorduk. Uzun uzun, diğerlerinin bizi anlamamasından yakınırken, bir anda kendimizi “Biz çok güzeliz ya.” derken bulduk.
Ve buna inanırken.
Gerçekten öyle. Kedilerimin güzel olduğu gibi, ben de onlarla birlikte de, tek başıma da güzel biriyim.
İnsanların beni anlamaması sanırım benimle ilgili değil. Çoğunun böyle bir gerçekliği hiç görmemesinden, karşılarına çıktığı bu anda bile kavrayamamasından. Ben artık, sorumluluğu var olduğum bu hâle yüklemekten yavaş yavaş vazgeçiyorum.
Ben kendimi hiç “kaçan bir şans” olarak görmedim. Hep “Ne haddime.” dedim, “Ben kimim ki.” dedim.Sanırım ilk kez bu da değişiyor.
Yine Aycan’la konuşurken, “Aslında onun karşısında senelerce destek alsa bile çözemeyeceği düğümleri neredeyse şıp diye çözebilecek biri var —sen varsın, ben varım— ve o bunu bile görmüyor. İnanamıyorum.” dedi.
Gerçekten de öyle. Kaçan bir şans olduğum ilk kez bu kadar apaçık.
Ama ne yazık ki ben de bu küçücük yerdeyim.Neredeyse nefes alamayacağım kadar köşeye sıkıştım.
Sıkıştırıldığım bu izbe köşede "yüzdüm, yüzdüm kuyruğuna geldim kendimin."
"Üzgünüm", ben artık kendime "illa nefes al diyemem."
“Altı ton ciğer ve ben. Yetmiyor oksijen.”
Her neyse. Konudan kasten saptım. Çünkü çok üzgünüm.
Ben çok üzgünüm.
Hiç olmadığım kadar kaybetmiş bir hâlimdeyim.
Bu, hayal edemeyeceğim bir hayal kırıklığı.
Neden böyle oldu? Ne gerek vardı?
Ağlıyorum. Ve maalesef, yakın zamanda alıştığım şekilde ağlıyorum.
Keşke böyle olmasaydı.

_edited_edited.png)