top of page

Ayça'ya Mektup

  • Yazarın fotoğrafı: Kemal Sütçü
    Kemal Sütçü
  • 26 Ağu
  • 3 dakikada okunur

ree

Canım Kızım Ayça,


Seneler önce bir sabah, ansızın gittin. Hayatımın 35 yılı içinde yaşadığım en kötü gündü. Şimdi 38 yaşındayım; bu hâl hâlâ değişmedi.


Hatırlıyor musun? O gün seni ellerimle toprağa verirken, hayatıma girmiş olmana ve bana yaşattıklarına duyduğum derin minneti göstermek için kendimce bir söz verdim: Gücüm yettiğince, elimden geldiğince, kurtarabildiğim kadar sokak hayvanını hayata döndürmeye çalışacaktım. Sözümü tuttum, kızım.


Aynı günün akşamı, annen pencereyi tırmalayarak evimize geldi. Meğer çok hastaymış; yardım istemeye gelmiş. Ne garip, değil mi? “Bitişin” en derinini yaşadığım gün, hayatımın en dönüştürücü “başlangıcına” da sahne oldu. Sana verdiğim sözü tutabilmem için ilk fırsatı, yine tuhaf bir şekilde, annen verdi.


Annen (şimdi adı Reyhan), tam 193 gün klinikte kaldı, dört büyük operasyon geçirdi. Bu süreçte, istisnasız her gün yanında oldum. Birbirimize ve yaşama çok inandık; sonunda başardık. Hayatımda en gurur duyduğum şey bu, biliyor musun? Sen ve annen, benim en anlamlı hikâyemsiniz. Sen hâlâ en kıymetlimsin.


Annen o günden beri bizimle yaşıyor. Artık sokakta değil. Artık doğurmuyor. Başkalarının yavrularını emzirmek zorunda da kalmıyor. Senelerce sokakta yaşamış, defalarca doğurmuş. Ben bile üç doğumuna tanıklık ettim. Yıllarca hem kendi yavrularını yaşatmak hem de annesiz kalan yavruları hayata bağlamak için emzirmiş. Bu yüzden ağzında sadece iki dişi kalmış. Ama sorun değil; hâlâ kuru mama yiyebiliyor. Senin annen çok özel biri. Onunla aramızda, bir hayvanla kurulabileceğine inanmadığım türden bir bağ var. Onu bir “yoldaş” olarak görüyorum; diğerleri gibi evladım değil. Her hâliyle bana ilham veriyor.


Kardeşin Begüm de hâlâ bizimle ve çok iyi. Sen gittikten sonra uzun süre depresyona girdi. O acıyı birlikte yaşadık. Ona kendimi çok benzetiyorum. O da senin gibi çok özel biri.


Sana verdiğim sözü tutup tutamadığımı görmek, sana olan minnettarlığımı somutlaştırmak için zaman zaman iç muhasebe yapıyorum. Saydıklarım bile var: Tam 67 sokak kedisine yuva buldum. Yüzlercesini kısırlaştırdım. Yüzlercesini tedavi ettirdim. Yüzlerce hayat kurtardım. Beni derinden etkileyen, hayal bile edemeyeceğim onlarca hikâyeye tanıklık ettim: mucizevi iyileşmeler, beklenmedik dönüşler… Topal kalacağına emin olduklarımız şimdi koşuyor; “hayatta kalamaz” denilenlerin birçoğu hâlâ yaşıyor.


Senin gittiğin gün, hayatımın en kötü günüydü ya… Ne garip… O günden sonra, hayatımın en “mutlu” dönemini yaşamaya başladım. Hiç beklemiyordum. Çünkü artık anladım ki mutluluk, zorlanmamak ya da sadece neşe ve gülümseme değilmiş; daha çok cesaret, irade ve anlam bulabilmekmiş. İnsanlar mutluluğu genelde böyle tanımlamaz. O yüzden dışarıdan bakan biri, “bu adam mutlu” demez muhtemelen. Çünkü çabamı ve zorlandığımı görüyorlar. Aslında haklılar: Evet, çok zor; evet, aralıksız bir mücadele içindeyim. Ama masum bir canlının hayata tutunuşunu görmek, tamamlanmışlık hissiyle birlikte bana tarif edilemez bir sevinç veriyor.


Hiç yorulmuyorum, mesela. Bu kadar mücadelenin içinde yorgun hissetmemek benim için bile şaşırtıcıydı; yaşamadan bilemezmişim. Nasıl biterse bitsin, her hikâyenin sonunda yorgunluğu bir kenara bırakıp, daha güçlü, hayata ve onun getireceği her şeye daha hazır birine dönüşüyorum. Verdiğim her mücadelenin ardından biraz daha yenilenmiş, daha kararlı bir cesaretle çıkıyorum.


İnsanın deneyimlerini—özellikle de acılarını ve travmalarını—neye dönüştürdüğü çok önemli. Seni kaybetmek beni bağlanmaktan korkan biri yapmadı. Hikâyemizin, senin varlığının ve karşılaşmamızın bende ve hayatımda yarattığı etkilerin, hikâyenin sonunda duyduğum o derin acının belirleyici olmasına izin vermedim. Bu, hem sana hem bana hem de hikâyemize büyük bir haksızlık olurdu. Hayatta senin yokluğun değil; varlığın ve karşılaşmamız yer etsin istedim. Başardım. Minnettarım.


Sen olmasaydın, karşılaşmasaydık, yüzlerce hayvanı kurtaramazdım. Senin sayende yüzlercesi hâlâ hayatta.

Senin, annenin ve kardeşinin yazdığı bu hikâye beni tamamen dönüştürdü. Aslında sana tam olarak bunu anlatmak istedim. Bu süreçte öğrendiklerim yalnızca hayvanlarla verdiğim mücadeleye değil, hayatımın her alanına yansıdı. “Sevmek”, “bağlılık”, “cesaret” gibi kavramları şimdi çok daha iyi anlıyorum. İnsanlarla ve hayatla ilişkim değişti; daha çok “kendim” oldum. Size minnettarım.


"Mutluluk, acının olmaması değil; en canlı güç hissidir." demiş bir adam. Ne kadar da haklıymış, değil mi?


Seni çok seviyorum, canım kızım. İyi ki karşılaştık.

 
 
bottom of page